Tirad: FACEBOK
Yazan: Cumhur Ay
Erkek:
Nereden bilirdiniz günün birinde facebook diye bir internet zımbırtısının
çıkacağını o günlerden. Arkadaşlarla okulun bahçesinde piknik modunda
eğlenirken çok da umurunda olmuyor insanın dünya. Umurunda olmuyor gelecek… iş
hayatı… kariyer planları… Ama sorarım size, arkadaşınız hatıra olsun diye
deklanşöre bastığında, hangi akla hizmet o pozu verdiniz acaba? Saçma, bir o
kadar da komik o pozu verirken, günün birinde, kariyerinizin zirvesine
çıkacağınızı, bir şirketin, hem de kelli felli bir şirketin, genel müdürü
olacağınızı nasıl tahmin ederdiniz? Edemezdiniz. Edemedim de zaten. Ve o gün,
bir karenin köşesine sıkışıverdim, utanç dolu bir gülümsemeyle. Okulun en zıpır
grubunun arasından, kafasıyla beraber dilini de uzatan, gözlerini şaşı yapan,
alabros model saç kesimli herifin biri. Ne oldu sonra? Sonrası malum. Yıllar
yılları kovaladı, aylar ayları. İş hayatının zorlu yokuşlarında tırmanırken, bu
sefer de o günleri unutuyor insan. Kurtlar sofrasından bir somun ekmek kapmak
için mücadele ederken, kimin aklına gelir eski dostlar, eski resimler. Gelmedi
tabi. Ta ki, o kara güne kadar. Osman. Osman ya, bizim Osman… Grubun en
dangalak, en dengesiz, en patavatsızı. Arkadaşlık teklif etmiş face’ten. Zaten
arkadaştık be koçum, teklif niye? Neyse, kabul ettik teklifini, arkadaş olduk
yeniden. Ne olduysa da ondan sonra oldu zaten. Boydan boya camlarıyla,
panoramik İstanbul manzaralı ofisimde, önemli bir toplantı öncesi evraklarla
boğuşurken, acı acı çaldı telefon… Sanki kötü bir haber verecekmiş gibiydi.
Açtık tabi. Kim mi? Suat. Tilki Suat. Pazarlamadan sorumlu yardımcım. Çok ciddi
hitabetinin altındaki muzip gülümsemesini hissetmedim sanmasın. Tilki Suat derim
ona ben. Tabi içimden. Çünkü kuzu postu altında bir tilkiden farkı yoktur benim
için. Yerimde gözü olduğunu, şirketin çaycısı bile bilir. “Face’deki resminiz
süpermiş” dedi, bokunda boncuk bulmuş çocuk edasıyla. “Ne resmi yahu” dememe
fırsat kalmadan da saydırdı “Okul yılları, ne kadar güzeldir. Dert yok, tasa
yok.” Başımdan dökülen kaynar sular yanaklarımdan süzülürken, daldım Face’nin
karanlık zaman (korku) tüneline. Aman Yarabbi. Olamaz. Olamaz. Bu ne yahu? Top
one gibi bir resim tünelin en ucunda. Resmin içinde de bir ucube, gevrek gevrek
gülüyor. Gülümseme tamam da, ya o gözler neyin nesi be adam? Nasıl verdin bu
pozu, nasıl yaptın o gözleri böyle şaşı? Offf. Offf. Bittim ben. Ya o dil? Ona
ne diyeceksin? Ulan Osman. Ulan Osman, yaktın lan beni. “Senin Allah belanı
versin” dercesine kapattım telefonu tilkinin suratına. Bin bir telaş, nasıl
silinir bu resim diye araştırırken, gecikmenin farkına vardım. 100 beğeni, 50
paylaşım. Ulan Osman, nasıl çizdin gül gibi kariyerimi, nasıl diktin zirvenin
tepesine kıçındaki tüyü? Ulan Osman, seni bulacam oğlum, seni bulacam.
PERDE
İzmir - 2013
İzin ve Bilgi için
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder