Skeç: HIDIR MIDIR, MÜDÜR MÜDÜR?
Yazan: Cumhur Ay
(Bir
ofis. Ortada bir masa, önünde ikişerli dört koltuk vardır. Masanın yanında
ayaklı bir askılık vardır. Müdür masasında oturmuş, gazete okumaktadır.)
Şevki: (Elinde dosyalarla girer.) İstediğiniz
bütün dosyaları hazırladım Hıdır Bey, hepsi burda. (sakar bir tiptir, dosyaları
düşürür.) Affedersiniz, çok çok özür dilerim, hemen toparlarım merak etmeyin.
Hıdır: Yahu ne sakar adamsın sen.
Şevki: Üzgünüm efendim, yanlışlıkla oldu.
Hıdır: Topla hadi topla. Geliverecekler şimdi,
rezil edecen beni.
Şevki: (Evrakları toplarken) Tamam efendim tamam,
hemen topluyorum. Bu entegre huzurevi projesi, bu çok tatlı otopark dosyası, bu
da hastane. Hepsi tamam. Raporları da dosyaların içinde.
Hıdır: İyice kontrol ettin dimi? Rezil olmayalım
insanlara.
Şevki: Olur mu efendim. Her bir dosyayı satır
satır, sayfa sayfa kontrol ettik.
Hıdır: Ettik?
Şevki: Evet, ettik. Ettik derken, ailecek
anlamında.
Hıdır: Ailecek mi?
Şevki: Evet efendim ailecek. Kız okudu, oğlan
yazdı, hanım da temize çekti.
Hıdır: Raporları çocuklara mı yazdırdın sen?
Şevki: Hanım da yardım etti.
Hıdır: Yahu sende hiç akıl yok mu? Az sonra
holdingin yönetim kuruluyla, siosu gelecek. Onlara senin çocukların yazdığı dosyaları
mı sunucam ben şimdi.
Şevki: Öyle demeyin efendim, özellikle tembih
ettim çok dikkatli olun diye. Ayrıca ben de hepsini tek tek kontrol ettim.
Vallahi Hıdır Bey tek başıma yapsaydım hayatta yetiştiremezdim.
Hıdır: İşe bak yahu biz adama görev veriyoz, o
gidiyo hanımına rapor hazırlatıyo.
Şevki: Ama efendim…
Hıdır: Aması maması yok Şevki. Bu dosyaların ne
kadar önemli olduğunu söyledim sana.
Şevki: Efendim akşam ona kadar çalıştım ofiste
baktım olacak gibi değil…
Hıdır: Sen de eve götürdün. Ev ödevi değil ki bu
Şevki, şirketin yatırım projeleri. Bi bokluk çıkarsa ne diycem ben adamlara?
Şevki: Çıkmaz efendim çıkmaz. Vallahi çıkmaz.
Benim oğlanın da kızın da dersleri hep pekiyidir. Hanım da liseyi teşekkürle
bitirmiş.
Hıdır: Başlatma şimdi teşekkürüne takdirine. Yahu
adamlara brifing vericez, brifing. Çocuk oyunu değil bu.
Şevki: Siz meraklanmayın efendim, hiç bi sorun
çıkmaz. Güvenin bana.
Hıdır: Neyse, neyse tamam. Bu saatten sonra
yapıcak bi şey yok. Sen git işleri toparla şimdi. Yöneticiler gelince çağıracam
seni.
Şevki: Tamam efendim çıkıyorum ben. (Geri geri
çıkarken askılığa çarpar.) Pardon, affedersiniz. Çok çok özür dilerim. (Askıyı
kaldırıp çıkarken kapıdan giren sekretere çarpar.) Pardon Naciye Hanım, özür
dilerim. (çıkar)
Naciye: Önemli değil. (çıkınca) Ne salak adam bu
ya! (Ağzında sakız, üzerinde dekolte bir kıyafet vardır. Şımarık) Öyle di mi
Hıdoş?
Hıdır: Öyle, öyle. Ama naapacan elde başka
malzeme yok, idare etçez artık. Sen naaptın? (süzer.) çok güzel, çok güzel tam
istediğim gibi. Bak sakın unutma. Bi şey istedik mi, çay kahve falan, sallana
sallana getir. Koyarken heriflerin burnunun dibine kadar sokul. (Naciye masanın
köşesine oturur, Hıdır kadını koklar) tamam parfümde gayet iyi, bol bol
sürmüşsün. Çok güzel.
Naciye: Vallahi koca şişeyi boşaltım üstüme. Bi
şişe parfüm borcun var unutma.
Hıdır: Tamam tamam alırız. Söylediğim gibi
heriflerine dibine kadar sokul. İçecekleri koymak için eğildiğinde (göğüslerini
işaret eder) çatalı mutlaka göster.
Naciye: Tamam ayol sen hiç merak etme. Özellikle
bu bluzu giydim, dekoltesi derin diye.
Hıdır: Çok güzel. Remzi Beye daha yakın davran.
Remzi bey önemli. Çok önemli. Adam koca holdingin yönetim kurulu başkanı. İki
kere girip çıktın mı odaya işi mişi unutur. Ne kart zamparadır o. Salih bey biraz saftır ama bakma sen onun
öyle göründüğüne. Adamı ayakta sever haberin olmaz. Ona da gerekli ilgi ve
alakayı göstermeyi unutma. Adam sio kızım boru değil.
Naciye: Tamam ya iki gündür anlatıyon. Anladım.
Salak değiliz herhalde.
Hıdır: Yok canım estağfurullah, ne salağı. Ben bi
kere daha anlatayım dedim, her ihtimale karşı.
Naciye: Bu işi kıvırırsak yemek sözün var unutma.
Hıdır: Unutmam unutmam merak etme sen. Sevil
hanıma ne yapıyorduk?
Naciye: Sevil mi? (düşünür.) Aaaaa? Naapıyoduk?
Hıdır: Yahu elli kere anlattım ya, ne çabuk
unuttun.
Naciye: Ha hatırladım, görmemezlikten geliyoduk.
Hıdır: Olur mu ya, ne görmemezliği. Kadın yönetim
kurulu başkan yardımcısı, nasıl görmezsin?
Naciye: Eeee, naapıyoduk o zaman?
Hıdır: Allahım sen büyüksün, sen sabır ver
yarabbi. Naciye, bak son kez anlatıyom. Yaz kafanın bi köşesine. Sevil hanımı
onore ediyoruz, naapıyoruz, onore ediyoruz. Anladın mı?
Naciye: Anladım anladım. Da onore etmek ne demek,
onu anlamadım.
Hıdır: Kompliman yapıyoruz yani kompliman. Okey?
Naciye: Kompliman mı? Ha evet kompliman. Ne
demekti o ya, hatırlıyorum bi keresinde çengel bulmacada da çıkmıştı. Neydi ya
neydi?
Hıdır: Allahım sen aklıma mukayyet ol. Kızım,
kompliman demek iltifat etmek demek. Senin anlayacağın dilde söyleyim,
pohpohlamak yani. Anladın mı şimdi.
Naciye: Ha, anladım anladım.
Hıdır: Mesela “aaa Sevil hanımcığım vallahi bu
elbiseyle manken gibi olmuşsunuz” ya da ne bileyim “hangi kuaföre gidiyorsunuz,
tarif edin bende oraya gideyim” gibi şeyler. Anladın mı?
Naciye: İkide bir anladın mı diye sorma, anladık
her halde. Şey de deyim mi “kocanız ne şanslı adam böyle güzel bir kadınla
birlikte” falan tarzı şeyler.
Hıdır: Sakın ha, sakın.
Naciye: Yani çok güzelsiniz anlamında.
Hıdır: Olmaz sakın ha. Kızım kadın hiç
evlenmemiş. Sorun da orda zaten. Kompleks olayı yani.
Naciye: Haaa, anladım şimdi. Kadın evde kalmış, o
yüzden gergin.
Hıdır: Aferin sana.
Naciye: Evlenemeyince de tabi, çoluk çocuk falan
da yok.
Hıdır: Vallahi bravo.
Naciye: Çocuk falan olmayınca da, kendini işe
adamış, buralara gelmiş.
Hıdır: Süpersin. Senden beklemediğim bi
performans sergiliyorsun.
Naciye: Dalga geçme ama yalan mı?
Hıdır: Doğru tabi canım çok doğru. Başta koca
yok, çocuk yok. Salmış kendini kariyer dünyasına.
Naciye: Bizde de onlar yok ama bak hala
sekreterlik yapıyoz.
Hıdır: Öyle deme sende çok büyük bir potansiyel
var (kadını süzer) biraz daha çabalarsan geleceğin çok parlak.
Naciye: Gerçekten mi? Dalga geçmiyosun dimi?
Hıdır: Ne dalgası ya, bak söylemişti dersin 3 – 5
seneye benim yerime genel müdürsün burada yeminle.
Naciye: Ciddi misin Hıdoş ya? Ay ben çok sevindim
şimdi.
Hıdır: Tabi kızım. Senin tek eksiğin üniversite,
onu da bitirdin mi tamamdır.
Naciye: Tamam işte, okuyorum ben zaten, Açık
Öğretim fakültesi Halkla İlişkiler bölümü birinci sınıf.
Hıdır: Kaç sene oldu ya, hala birde misin sen?
Naciye: Üç. Ama bu sene kesin geçicem ikiye.
Hıdır: Tamam işte bak gördün mü, biraz daha
gayret etsen, bitirirsin bile.
Naciye: Bitiririm dimi Hıdo, bitiririm dimi?
Hıdır: Tabi canım. Ondan sonra ver elini mastır.
Naciye: Mastır mı? O ne ki?
Hıdır: Boş ver sen şimdi mastırı falan normali
bitir önce gerisi gelir.
Naciye: Düşünsene kapıda bi tabela “Genel Müdür –
Naciye Peksimet” hayali bile güzel. Gerçi o zaman belki soyadımı değiştiririm,
mahkeme kararıynan. Şey falan olabilir mesela Barbaros. İnsanın ağzını
dolduruyor dimi Barbaros, Naciye Barbaros?
Hıdır: Evet evet süper olur.
Naciye: Hıdoş, senin soyadın da kötü aslında. Hiç
değiştirmeyi düşünmedin mi?
Hıdır: Yooo, ben memnunum soyadımdan.
Naciye: Hıdır Mıdır. Mıdır... Böyle soyadı mı olur
ya?
Hıdır: Bana bak dalga geçme soyadımla bozuşur ha.
Naciye: Bi anlamı var mı peki? Ne demek Mıdır?
Hıdır: Dedemler Bulgaristan da Mıdır diye bir
köyde yaşıyormuşlar Türkiye’ye göç etmeden önce. Sonra buraya gelince soyadı
olarak da onu seçmiş dedem, nostalji olsun diye.
Naciye: Vallahi dedene on puan veriyorum, çok
süper bi soyadı seçmiş kendine.
Hıdır: Dinime küfreden Müslüman olsa bari.
Peksimet. Senin soyadın çok güzel sanki.
Naciye: Öyle deme ama, çok acıklı bi hikayesi var
Peksimetin.
Hıdır: Peksimetin hikayesi mi olur be.
Naciye: Olmaz mı ya. Dedemler, savaş yıllarında
her öğün peksimet yerlermiş. Tabi savaş var, kıtlık felan var. Savaş bitince de
dedem demiş ki; “nimete saygımız olsun, soyadımız peksimet konsun”. Onun için
yani.
Hıdır: Allah rahmet etsin. Çok vefakar adammış. O
zaman deden şimdi yaşasaydı kesin Burger falan koyardı soyadınızı.
Naciye: Dalga geçme Hıdoş ya, ölmüş insanlarla
dalga geçilmez. Çok günah.
Hıdır: Tamam tamam hadi işimize bakalım artık.
Eli kulağında damlarlar şimdi. Hadi git hazırlan sen, makyajını falan tazele.
Naciye: Tamam gidiyorum. Yemeği unutma ama.
(kıvırta kıvırta çıkar)
Hıdır: Tamam tamam unutmam. Sen hayırlısıyla
kıvır şu işi de. (telefona sarılır.) Alo Sami hemen Kalamış Restoranı ara.
Akşam için dört kişilik rezervasyon yaptır. Deniz kenarı olsun, akşama
misafirlerim var. (Gazeteyi toparlar, kaldırır. Masasını düzeltir.)
Şevki: (Elinde bir dosyayla, telaşla içeri
girer.) Efendim efendim, dosyanın biri bende kalmış onu getirdim.
Hıdır: Yahu kapıyı çalsana be adam, öyle paldır
küldür.
Şevki: Misafirler gelmeden yetiştireyim dedim.
Hıdır: Hani tamdı çalışmalar? Allah bilir
dosyalarda da neler yok neler? Rezil olmam inşallah.
Şevki: Mümkün değil efendim. Söylüyorum tek tek
kontrol ettim hepsini.
Hıdır: Görücez görücez. Tamam sen çık şimdi.
Misafirler gelince çağırıcam tekrar.
Şevki: Tamam efendim çıkıyorum, telefonunuzu
bekliyorum. Çekinmeden arayın, uçar gelirim.
Hıdır: Şevki uzatma çık hadi.
Şevki: (Geri geri çıkarken) Tabi efendim tabi.
Görüşürüz.
Naciye: (Girer.) Hıdooooşşş, misafirlerimiz
geldiii. (Geri geri çıkan Şevki ile çarpışırlar.) Çüşşşş.
Şevki: Pardon Naciye hanım. Kusura bakmayın.
Naciye: Dikkat etsene biraz. Üstüme çıkacaktın.
Buyrun efendim, geçin şöyle.
Şevki: (Çıkmaya çalışırken misafirlere çarpar.)
Pardon. Pardon. Afedersiniz.
Hıdır: (Yerinden kalkar misafirleri karşılar.)
Kusura bakmayın efendim, bizim muhasebeci. Sakardır biraz. Buyrun buyrun geçin
şöyle. Hoşgeldiniz, safalar getirdiniz.
Remzi: Hoşbulduk Hıdır bey. (Tokalaşır)
Salih: Merhaba. (Tokalaşır.)
Hıdır: (Sevil hanımla tokalaşırken) Bu ne şıklık
böyle, vallahi mankenlere taş çıkartırsınız.
Sevil: (Suratsızdır.) Mersi Mersi. Yine
başladınız maskaralığa.
Hıdır: Teessüf ederim Sevil hanım. Yalan mı Allah
Aşkına. Siz söyleyin Salih bey, değme mankenin esamesi okunur mu Sevil hanımın
yanında.
Salih: Vallah efendim biz de kendisini
(Yutkunarak) pek beğeniriz aslen.
Sevil: Salih? … Bey.
Salih: Yani maşallah diyorum, başka da bi şey
demiyorum.
Sevil: Tamam tamam. Gene konuyu sulandırdınız.
Hemen toplantıya geçelim, işimiz çok.
Remzi: Evet Hıdır bey hemen projeleri
değerlendirelim, yatırıma başlayalım. Hazır mı dosyalar?
Hıdır: Olmaz mı efendim, hepsiyle teker teker
ilgilendim.
Remzi: İnşallah pürüz yoktur. Projeler hazır diye
toplantı istediniz. Bu iş yoğunluğunda kalktık buraya geldik.
Hıdır: Tabi efendim hiç şüpheniz olmasın. Ama
önce bi şeyler içseydik.
Remzi: İçeriz, içeriz, acelesi yok. Bi başlıyalım
önce hayırlısıyla.
Hıdır: Tabi efendim tabi, siz nasıl uygun
görürseniz. Efendim, önce entegre huzurevi projesini takdim edeyim sizlere.
(klasörden üç tane naylon dosya çıkarır, diğerlerine birer tane verir.) Bu
projenin Türkiye’de bir benzeri yok. İlk ve tek olacak inşallah.
Salih: Entegre derken?
Hıdır: Efendim şöyle izah edeyim. Entegre demek…
Yani, yaşlının huzurevine kabulünden, sene-i devriye mevlidine kadar geçen tüm
hizmetler anlamında. Tümü tarafımızdan yerine getirilecek.
Sevil: Sene-i devriye mevlidi ne ayol?
Hıdır: Mevtayı toprağa verdiğimiz günün yıldönümü
efendim. Adettendir, ilk sene mutlaka mevlit okutulur.
Sevil: Hıdır Bey, Hıdır bey, ne mevlidi, ne
mevtası? Ayol, huzurevi yapıyoruz biz, gasil hane değil.
Hıdır: Öyle demeyin Sevil Hanım, bunlar da önemli
şeyler. Biz bu projeyle, yaşlı yakınlarını büyük bir yükten kurtarmış olucaz.
Adam gelecek anasını, babasını… Neyse, teslim edicek, gidicek. Ondan sonra sen
sağ, ben selamet. Yok ölümüydü, yok helvasıydı, mevlidiydi, hiçbir şeyle
uğraşmayacak.
Sevil: Alemsiniz vallahi. Nerden geliyor böyle
şeyler aklınıza? (diğerlerine) Çok da mantıksız değil hani.
Hıdır: Kesinlikle efendim kesinlikle. Dosyaları
incelerseniz, projenin detaylarını görüp, bana hak vereceksiniz. (Diğerleri
dosyayı karıştırır)
Remzi: Hadi camiyi, kafeyi, çardağı anladık da,
nikâh dairesi de neyin nesi?
Hıdır: O da huzurevimizde ikinci baharı yaşamak
isteyen çiftler için.
Salih: İkinci bahar mı?
Hıdır: Evet efendim, malum yalnızlık Allah’a
mahsus. Hani anlaşan, sevişen yaşlılarımız olursa, onları da Allah’ın emri
peygamberin kavliyle baş göz etmek için.
Sevil: Vallahi benim gözüm tuttu bu projeyi.
Hıdır: Söylediğim gibi efendim, huzurevimizde
hiçbir detayı atlamadık, animasyon ekibimiz bile olacak.
Salih: Animasyon ekibi mi? (Biraz düşünür. Onay
bekleyerek) Yaşlıları eğlendirmek için?
Hıdır: Sadece eğlendirmek değil efendim, kimi
zaman da kızdırmak.
Remzi: Kızdırmak mı? Hıdır beyciğim huzur evi
burası, niye kızdıralım insanları?
Hıdır: Onları hayata bağlamak için efendim.
Biliyorsunuz az miktarda stres, vücut direncini arttırır.
Sevil: Vallahi çok doğru. Kendimden biliyorum,
ben bu fiziği yaşadığım stresli iş hayatına bağlıyorum.
Remzi: Ona ne şüphe.
Salih: Sevilciğim… Pardon, Sevil Hanımcığım, bir
stres bir insana bu kadar mı yakışır yahu?
Sevil: Yalan mı Remzi Bey? Ben şimdi bi ev hanımı
olsaydım, bu formumu koruyabilir miydim?
Remzi: Ev hanımlarının sorunu stres değil ki
efendim, baklava börek. Yoksa çamaşırı, ütüsü, bulaşığı, yemeği… Evdeki stres
az mı? Neyse efendim konumuza dönelim. Nasıl kızdıracaksınız insanları?
Hıdır: Efendim ekibimiz kimi günler huzur evinin
bahçesinde futbol oynayacak.
Remzi: Eeee?
Hıdır: Ve topu da özellikle sakinlerimizin
balkonuna kaçıracak. Sonrası malum.
Salih: Keseyim mi topunuzu hesabı.
Hıdır: Aynen öyle. İki de cam kırdırdık mı
tamamdır.
Remzi: İlginç.
Hıdır: Bitmedi efendim, animasyon ekibimizin bir
başka görevi de, el öpmek.
Sevil: El öpmek derken?
Hıdır: Bildiğimiz el öpmek. Hani bayramlarda
oluyor ya, ondan. Bayramda ziyaretçisi gelmeyen yaşlıların ellerini öptüreceğiz
onlara. Böylece manevi bir boşluğu daha doldurmuş olacağız.
Remzi: Laboratuar ne için peki?
Hıdır: Laboratuar? Ne laboratuarı?
Remzi: Ben bilmiyorum, size soruyorum. Ötenazi
için kimyasal karışım elde edicez deme, bozuşuruz.
Hıdır: Ne laboratuarı efendim, ne ötenazisi?
Remzi: Bilmem, burada bir yığın kimyasal formül
var. Bir laboratuar için değilse bunlar, ne için peki?
Hıdır: Formüller mi?
Remzi: Evet. Bak ne diyor “nitrik asidin formülü
aşağıdakilerden hangisidir? A. N3O, B. H2O, C. HNO3”
Salih: C şıkkı, HNO3. Okulda gördüydük. Kimya
dersinde. Oradan hatırlıyorum.
Sevil: Bu ne şimdi ya?
Hıdır: Bakayım efendim, sanırım bi yanlışlık
olmuş.
Remzi: Yanlışlık falan yok Hıdır Bey. Basbayağı
kimya dersi soruları bunlar.
Hıdır: (Dosyayı alır.) Müsaadelerinizle bi
bakayım. (İnceler, mahcup bir şekilde…) Efendim dosyaları tasnif etsin diye,
bizim muhasebeciye vermiştim. O karıştırdı herhalde.
Remzi: Hıdır Bey bu projelerin ne kadar önemli
olduğunu biliyorsunuz. Muhasebeciye teslim edilir mi Allah aşkına?
Hıdır: Biliyorum efendim biliyorum. Ama malumunuz
işlerim çok. Yardım mahiyetinde şey etmiştim.
Remzi: Bana işim çok masalını anlatma Hıdır,
senin burada ne işlerle meşgul olduğunu çok iyi biliyoruz.
Hıdır: Aman efendim teessüf ederim. Vallahi
günahımı alıyorsunuz. Bu şirketin âli menfaatlerini korumak uğruna, ne
sıkıntılara göğüs gerdiğimi bilemezsiniz.
Remzi: Tabi tabi.
Hıdır: Efendim dilerseniz, ben şu dosyaları
halledene kadar sizlere de demli birer çay söyleyim. (Dosyaları toplar)
Remzi: Tamam içelim. Benim açık olsun.
Sevil: Ben de şekersiz rica edeyim. Malum formumu
korumam lazım.
Hıdır: Tabi haklısınız efendim. (Telefona
sarılır) Naciye hanım bize 3 çay. Biri açık, biri de şekersiz olsun. Bu arada
Şevki’ye söyle, acil buraya gelsin.
Remzi: Biz de diğer projelere bakalım bu arada.
Sırada ne var?
Hıdır: Efendim takdim edeyim. (Başka bir
klasörden 3 dosya çıkarır, birer tane verir.) Yine eşi benzeri olmayan bir
proje var sırada. “Çok Tatlı Otopark Projesi”
Salih: Çok tatlı mı? Çok katlı olmasın o?
Hıdır: Hayır efendim bi yanlışlık yok. Projemizin
adı “Çok Tatlı Otopark”
Sevil: Bizimle dalga geçmiyorsunuz değil mi?
Hıdır: Yok efendim estağfurullah, ne haddime.
Projeyi inceleyince, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Salih: Çok tatlı otopark olur mu yahu? Pastane mi
burası?
Şevki: (Kapıyı çalıp, içeri girer.) Efendim beni
istemişsiniz.
Hıdır: Şevkiiii… Gel, gel. (Dosyayı alıp, ilgili
sayfayı gösterir) Bu ne bu, bu ne ha?
Şevki: (Hiçbir şey anlamamıştır. Şaşkın şaşkın
bakar.)
Hıdır: Cevap ver, nedir bu?
Şevki: Ne nedir efendim?
Hıdır: (Sayfayı koparır, Şevki’ye uzatır.) Bu
kimya sorularının, huzurevi dosyasında ne işi var?
Şevki: Kimya soruları mı?
Hıdır: Evet kimya soruları. Hem de çoktan
seçmeli.
Şevki: Bi yanlışlık oldu herhalde.
Hıdır: Ben sana ne dedim. Bu dosyalar çok önemli,
çok dikkat et demedim mi?
Şevki: Efendim, oğlan dosyalara yardım ederken,
bi yandan da sınava hazırlanıyordu. Onun testleri karıştı herhalde.
(Yöneticiler birbirlerine bakıp, kafa sallarlar)
Hıdır: Aferin tebrik ederim seni. Yahu kırk yılın
başı bi yardım istedim senden, yüzüne gözüne bulaştırdın. Rezil ettin beni.
Şevki: Ama efendim…
Hıdır: Tamam, tamam. Hadi düzeltelim şunları.
(Kenarda tartışmaya devam ederler.)
Naciye: (Girer, elinde bir tepsi ve 3 çay vardır.
Ağzında sakızı çiğneyerek) Evvveeet, çaylarımız geldiiii. Açık olan kimindi?
Remzi: (Çapkın bir bakışla) Benim. Alayım.
Ellerinize sağlık.
Naciye: Afiyet olsun. (Salih’e işveli.) Şekerli
olan sizinki herhalde.
Salih: (İçine düşerek) Vallahi tebrik ederim,
nasıl tahmin ettiniz?
Naciye: Bundan kolay ne var ayol. Kalan çayın biri
şekerli, biri şekersiz. Sevil Hanımınki şekersiz olduğuna göre.
Salih: Güzel olduğunuz kadar, zekisiniz de.
Naciye: Mersiiii. (Döner, Sevil’e çayını verirken.)
Sevil: Ne demek istiyorsunuz siz?
Naciye: Bi şey demek istemiyorum. Şekersiz olan
sizinki değil mi?
Sevil: Evet benim ki de, Sevil Hanımınki şekersiz
ne demek?
Naciye: Yani Sevil Hanım dikkat eder anlamında
söyledim.
Sevil: Neye dikkat eder? Kilolarına mı? Sen bana
şişman mı demek istiyorsun?
Naciye: Bi şey demek istediğim felan yok.
Sevil: İster şekerli içerim, ister şekersiz, sana
mı sorucam nasıl içeceğimi?
Naciye: Ay tamam be, nasıl içersen iç, bana ne.
Sevil: (Ayağa kalkar.) Hanım, hanım… Kendine gel,
terbiyesizliğin lüzumu yok
Naciye: Asıl sen kendine gel. Senden terbiye dersi
mi alıcam?
Hıdır: Naciye?
Sevil: Benim asabımı bozma. Senin karşında
yönetim kurulu başkan yardımcısı var.
Naciye: Senin karşında da Naciye Peksimet var.
Sevil: O peksimetleri çıtır çıtır yerim ben.
Salih: Yahu hanımlar sakin olun.
Sevil: Ay nasıl sakin olucam Salih. Görmüyo musun
densizin yaptığını?
Naciye: Densiz sensin. Kız kurusu.
Sevil: Ne, ne, ne? Ne dedin sen? Kız yolarım ben
seni. (Naciye’nin saçlarına sarılır. Bir harbede yaşanır. Erkekler kadınları
sakinleştirmeye çalışır.) Terbiyesiz seni.
Naciye: Terbiyesiz sensin.
Sevil: Bak hala konuşuyor. (Saldırmak ister,
araya girerler) Hadi kalkın, kalkın gidiyoruz. Bi dakika daha kalamam burada.
Hıdır: Sevil Hanımcığım, projeler?
Sevil: (Önündeki dosyaları Hıdır’a fırlatır.) Hay
projelerin batsın senin. Hep senin yüzünden bunlar. Seninle sonra
hesaplaşacağız. (Sevil önde, diğerleri arkada çıkarlar.)
İzmir - 2013
İzin ve Bilgi için